Merhaba,
Bu yazıda size Batman’in Gotham City’sinden bildireceğim. Haziran’da 4 mevsim bir Şikago diyerek söze başlayalım..
Chicago, Amerika’nın 3. büyük şehri ve hem Kozmopolit hem tam bir Amerikan diye nitelendireceğimiz bir şehir. Michigan Gölü kenarında kurulmuş şehir, yaşayana ve turiste birçok olanak vaat eder halde, tüm görkemiyle bize göz kırpıyor.
Chicago’ya Türk Hava Yolları günde karşılıklı 1er sefer düzenliyor. Öğlen 13:45 te İstanbul’dan hareket edip yaklaşık 12 saat sonra O’hare Havalimanına iniş yapıyorsunuz. 12 saat miii? diyene de yolda artık kitap, film, internet derken vakit geçecek, yapacak birşey yok 🙂
Her zamanki gibi Hap Bilgiler ile başlayalım;
- İstanbul-Şikago 12 saat uçuş
- Para birimi dolar (USD)
- Saat Farkı 8 saat geride
- Havalimanı şehir mesafesi araba ile 30-40 dk (Taksi 55 USD)
- Gezmek için dolu dolu 3 gün yeterli olacaktır (alışveriş hariç :))
- Alışveriş için min. 2 gün 🙂 (Kadınlar dikkat!)
Öncelikle Şikago’da konaklama kısmından başlayalım. Burada her zamanki gibi merkezde konaklamanız size şehri kolay gezmeniz için büyük avantaj olacak. Benim konakladığım otel Aloft Chicago City Center oldu. Gayet merkezi olan bu otelden heryere yürüyerek kolayca ulaşabildim. Otel fiyat ve detayları için Buraya tıklayın.
Amerika bu, taşı toprağı altın diye mi girsem bilemedim ama Amerika’ya ilk kez gidecekseniz bambaşka bir dünya ile karşılaşacaksınız, size garanti edebilirim. Avrupa’yı görenler bilirler, aslına bakarsanız bize çok yakın kültürler, ufak değişimlerle karşımıza çıkıyor. Ama burada size bambaşka gelen, hep filmlerden aşina olduğunuz birçok şeyin gerçeğini göreceksiniz. Sözün özü bence imkanı olan herkes hayatında 1 kere Amerika’yı görmeli diyorum ve açıyorum..
Amerika’ya adım attığımda ilk tespitim ve yorumum şu oldu ki “Burada herşey çok büyük” 🙂 insanlar, arabalar, yollar, binalar, yemek menüleri, porsiyonlar bu liste uzar gider. Ama Amerika’nın Dünya’da gerçekleşen olaylara verdiği abartı tepkilere şaşırmamak lazım, bu adamlar her şeyi abartmayı seviyorlar.
Örneğin bir restorana gidiyorsunuz ve kahvaltı için kendinize bir omlet sipariş ediyorsunuz. Önünüze 4 yumurtadan ve içi malzemeyle dolu atom bombası gibi bir şey geliyor ve bu insanlar 2 biscuit denen ekmekle bunu yiyorlar. Ekmekler de ekmek hani, şu KFC’nin biscuitlerinden. Paket paket tereyağı da cabası. Bilmem anlatabildim mi 🙂
Hani dedik ya Amerika’da her şey büyük boy diye. Bu konuyu aslında hemen geçmek istemiyorum. Adamlarda bu konu önce hobi ve görmediklik olarak başlamış devamında ise gereksinime dönüşmüş. Obezite gerçekten bu toplumun ciddi savaş verdiği bir olgu. Sokaklarda ya dev gibi cüsseli kadın ve adamları görüyorsunuz, ya da kulağında ipod sürekli koşan fit kalan tipler. Arası yok. E bu omleti sabah kahvaltısı diye yiyen birinin Fiat arabaya binmesi, babet giymesi de pek mümkün olmuyor 🙂
Arabalar ve yollar konusunda birşey söylememe gerek yok sanırım zaten hepimiz filmlerden gayet aşinayız bunlara. “Abi adamlarda benzin su gibi ucuz tabi biner 5bin motor arabaya” atasözünü 🙂 hayatında hiç söylemeyenimiz var mıdır?
Ama benim belkide bu şehirde en çok dikkatimi çeken şey itfaiye arabaları ve bunların kulakları sağır eden sirenleri oldu. Bu hayatımız boyunca pek alışık olduğumuz bir durum değil. Sorduğumda ise; bu şehirdeki en önemli birimin itfaiye olduğunu öğrendim. 1871 yılında bir gaz lambasından çıkıp 2 gün devam eden, 300 insanın ölümüne ve neredeyse tüm şehrin yanmasına yol açan Büyük Şikago Yangını’ndan bu Amerika’lılar büyük dersler çıkarmışlar. İtfaiye’yi en güçlü birim haline getirip dev gibi araçlarla tüm şehri sürekli kontrol altında tutmaya başlamışlar. Sen kalp krizi de geçirsen sana ilk müdaheleyi yapan birim yine itfaiye’nin bünyesindeki Medic’ler oluyormuş. Bol bol yakaran siren duymaya hazır olun.
Size benden bir tavsiye; olur da bir gün oralara gider ve siren çalarak gelen bir itfaiye aracı görürseniz kaçın. Bilin ki yoldaki hiçbirşey o aracın fren basması için bir neden değil. demedi demeyin 😉
Gezilecek Yerler;
- John Hancock Building (360 Chicago)
- Sears Tower (Sky Deck)
- Millenium Park
- The Bean
- The Art Institute of Chicago (Sanat Müzesi)
- Navy Pier
- City Outlets of Chicago (Alışveriş severlere)
Gezilecek yerlerin geçmeden en başta belirttiğim gibi Chicago’yu gördüğünüzde kendinizi bir açıkhava film setinde gibi hissedeceksiniz. Ufak bir araştırmayla bu söylemimde ne kadar haklı olduğumu görebilirsiniz. İddiaya göre Hollywood’da çekilen 4 filmden biri Chicago’da çekiliyormuş. Bunların en ünlüleri Batman – Dark Knight, Wanted, Transformers, Azap Yolu gibi filmler diyebiliriz. Hadi size ufak bir güzellik olsun belki ilgisini çeken olur. ChicagoMag sitesinin bu tip bir derlemesi var, Buradan ulaşabilirsiniz.
İşte bu göğe kadar uzanan gökdelenlerin arasında Michigan Avenue’da bir yürüyüş bile insana kendisini iyi hissettirmeye yetiyor. Şehirden manzaralarla bu yazıyı bitirelim. 2. yazıda gezilecek yerler detaylarına ve Amerikan hayatına dair detaylara yer vereceğim.
Şimdilik bu kadar diyelim. Devamı 2. yazımızda olsun..
Selamlar..
Melih, kalemine sağlık. Gayet güzel derlenmiş bir yazı. devamını bekliyorum.
Teşekkür ederim.. en kısa sürede yazmaya çalışacağım. yazacak o kadar çok şey var ki 🙂